3 Şubat 2011 Perşembe

Jandarma ne yapar?

Aslında gerçekten de bir vakit sonra askerliğin daha da hızlı geçtiğini söyleyebilirim. Buradan gitmeme 100 gün’den biraz fazla kaldığı şu günlerde buradaki bir jandarmanın günlük hayatından bahsetmek istiyorum.

Askerliğini Jandarma olarak yapmak aslında zamanın geçmesi ve aksiyon açısından son derece faydalı. Çünkü temelde kırsal alandaki polis görevi yapan memurlar gibiyiz. Her ne kadar işlerin önemli bir bölümü yazışmalar ve formaliteden ibaret olsa da burada bir gün yaklaşık şöyle geçiyor:

Hafta içi 5 gün mutlaka 05:30’da o günkü nöbetçinin psikolojik durumuna bağlı bir yöntem ile uyanıyoruz. Doğal olarak hava karanlık oluyor. Askere gelmeden önceki 1-2 hafta boyunca son gecelerimi daha çok yaşamak amacıyla yaklaşık bu saatlerde yattığımı hatırlayınca iş daha farklı bir hal alıyor. Her neyse, saat 5:30’da uyandırıldıktan sonra yapılması gereken işler şunlar: Traş (her gün), yatak yapma (Çarşaf gerdirme, yorgan ve battaniyeyi kurallarda belirtilen şekilde ve aynı çizgilerden katlamak suretiyle), kamuflaj giyme, botları giyme, botların durumuna göre boyama vs… Bu işlemler psikolojik duruma ve o sabahki enerjiye bağlı olmak üzere yaklaşık yarım saat ile bir saat arasında sürüyor. Ben genelde her şeyi yavaş yapıp ağırdan aldığım için 6:30’dan önce kahvaltıya inemiyorum. Kahvaltı ise kahvaltı demeye bin şahit gerektirecek seviyede oluyor. Bir önceki akşamdan kalan ekmekler ve o gün yemeğimizin geldiği bizim de acemi eğitimini yaptığımız 125. Alay’dan gelen kahvaltılıklarla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Şu kahvaltı havuzundan rastgele olmak üzere iki veya üç çeşit kahvaltılık geliyor: tereyağ, ölümcül goldella, üçgen peynir, toz beyaz peynir, buz gibi pörsük halka patates kızartması, reçel, bal…

Kahvaltıdan sonra mıntıka temizliği denen olay başlıyor. Herkesin bulunduğumuz askeri karakol içerisinde bir bölgesi var orayı yaklaşık 3-4 kişiyle temizlemek gerekiyor. Sabahın ilk kavgaları da burada başlıyor genelde. Mıntıka temizliğine gelmeyenler, ortadan kaybolanlar, başkasının temizleyip gittiği yeri kirletenler hep kavga sebebi… Ben de genelde 5-10 dakikalık gecikmelerle mıntıkaya katılmama rağmen kimseyle ciddi bir tartışmam olmadı. Ama sabahın 6:45’inde elinde pis bir süpürge ile tamamen alakasız bir komutanın odasını süpürmek, çöpünü boşaltmak enteresan bir psikoloji. Karakola geldiğim ilk günlerde mıntıka yaparken birden mevcut durumu düşünüp duvara çarptığım oluyordu: “Şu anda bir mühendis herhangi bir komutanın çöpe attığı ıslak çay bardaklarını ayıklamaya çalışıyor…”

7:30’dan itibaren ise silahlıktan silahlarımızı alıp karakolun dışındaki toplanma alanına gidip 8:00’a kadar karakoldaki en rütbeli komutanı (subay) beklemeye başlıyoruz. Her nasıl olursa kendisi tam 8:00’da karşımıza geçiyor ve günün sabah yoklamasını alıyor. Akabinde “emir-komuta”yı başçavuşlardan birine bırakarak karakolu adım adım dolaşarak mıntıkaların iyi yapılıp yapılmadığını, koğuşu, tuvaletleri kontrol ederek eksiklikleri söylüyor…
Biz ise bu sırada TSK tarafından belirlenen 6 adet silahlı ve 12 adet silahsız jimnastik hareketini havanın soğukluğuna aldırmadan yaptıktan sonra o günkü sorumlu komutanın inisiyatifine bağlı olarak ya dışarıda soğukta eğitime devam ediyoruz ya da karakolun içerisine geçip kantinden poğaça vb ile kahvaltı niyetine bir şeyler yeme şansımız oluyor…

Ve işte tam bu sırada gün bizim gibi çoğu asker için bitiyor… Bundan sonra mesai saatleri içindeki yaşamı başka bir yazımda anlatmaya çalışacağım…

Burada henüz hala anlamadığım şey 5:30 da henüz daha gece iken kalkıp 8’e kadar neyi niçin ve neden yaptığımız…

23 Ocak 2011 Pazar

Askere Alışmak...

Geçtiğimiz hafta içerisinde bölük komutanının şoförü olarak seçilmemden sonra 2 haftalık bir şoför kursuna gönderildim. Kurs Karabük İl Jandarma'daydı. Biz de iki hafta boyunca orada kalmak üzere çantalarımız toplayıp gitmemize rağmen yatacak boş yatak olmama gerekçesiyle geri gönderildik ve her gün karakolumuz olan Safranbolu'dan gidip gelmeye başladık. Bu eğitim de çoğu şey gibi formaliteden bir eğitim olduğu için yaklaşık 2 haftamız Karabük'te geçti. Bu haftadan itibaren kursumuzu tamamlayıp Safranbolu'ya daimi olarak dönmüş bulunuyoruz.

Kurs süresince Karabük İl Merkez'de aynı bizim kısa dönem askerlerden kura sonucu oraya gönderilmiş olanlar da vardı. O arkadaşların orada yaşadıklarını görünce iki şey düşündüm. Birincisi çok şanslı olduğum ikincisi ise orada yapılanların benim akıl sınırlarımın dışında olduğu idi. Kısa dönem askerler olmalarına rağmen başlarındaki komutan tarafından sürekli stresli bir baskı altında tutulup, hakaret ve fiziksel temas dahil çeşitli uyarılara maruz kaldıklarını çok kez gördüm. Bu konunun detayları ve ilgili düşüncelerimi açıkça ifade etmem yine ancak askerden sonraya kalacak.

Bu haftasonu çarşı hakkımı kullanarak dışarı çıktım. İstanbul'dan Nuri ve Şahin de bu haftasonu için buraya geldiler. Bu benim için son derece önemli. Söyleyecek çok bir şey yok. Bazen gerçek dostlar bu gibi zamanlarda gösterilen fedakarlık ve ilgiyle kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. Ama bazen de bu konunun herkes için geçerli olmadığını gözden ırak olanın gönülden de ırak kaldığını kabul etmek gerekiyor.

Bu haftadan itibaren diyebilirim ki buradaki düzenimiz oturmak üzere ve ben (genel konsepte muhalif kalmakla beraber) askerliğe alışmak üzereyim diyebilirim. İçinde bulunduğumuz hafta yeni görevim ve zamanın nasıl geçeceği ile ilgili bana daha çok şey anlatacak...

Karakoldaki komutanlarla ilişkilerimiz her geçen gün daha iyiye gidiyor ve bu da moralimizin ve rahatımızın daha iyi olmasını sağlıyor...

9 Ocak 2011 Pazar

NEREDEYSE 1 AY!

Bugün itibariyle burada geçirdiğim 4. hafta doluyor. Safranbolu karakoluna geldikten sonraki 2-3 gün zaman geçmez bilmezken daha sonrasında karakoldaki komutanlardan birinin beni ofiste yanına alması ve bilgisayar başındaki işlere yardım etmemle birlikte zaman hızlanmaya başladı. Hatta öyle diyebilirim ki öğleden sonra 5'ten sonra herkes gittikten sonra odasını da kullanabiliyorum. İnterneti olmayan bir bilgisayar ve bilimum şarj operasynları için prizleri kullanma şansım oluyor.
Ne yapıyorum diye sorarsanız bu hafta yoğun bir şekilde 2010 yılı raporu hazırladık. Aynı zamanda diğer komutanların bilgisayar başında kilitlendiği konularda da onlara yardımcı oluyorum.
Bir yandan akşamları da Karakol komutanının oğluna ders çalıştırıyorum. Safranbolu'da lise 2'ye gidiyor. Matematik geometri ingilizce filan çalışıyoruz bu sıralar herkes gibi sınavlar var. Sonuçlar da olumlu geldi bakalım ilerleyen zamanlarda neler olacak...
Dışarıdaki koşuşturmalı tempoma ulaşınca biraz olsun nefes alabildim. Yoksa genelde buradaki herkes tek bir psikoloji içerisinde hayatlarını sürdürüyorlar. Herhangi bir iş yapma, yapmak zorundaysan da en uzun sürede yap... Bünyesindeki tüm insanların bu kafa yapısıyla iş gördüğü bir kurum ne oranda başarı sağlayabilir ki?..

2. bir konu ise askere gelmeden önce genelkurmay başkanının asker eksiğimiz var açıklamalarını hatırlamam oldu. Burada şu andaki sayımız kadar yatak yok. Evet personel eksiği var ama personel geldiğinde onları yatıracak, eşyalarını koyduracak dolap yok... Bu gibi konulardaki daha detaylı görüşlerimi buranın kapısından çıktığım zaman ifade edeceğim.

Bugün yine süpriz bir şekilde yeni gelenlerin hepsine çarşı izni verdiler. 2 haftadan önce beklemiyorduk açıkçası. Dün (cumartesi) sabahtan spor yaptırdı bölük komutanı. Askerler için bazı standartlar var bir de giriş testinde benim performansım tabiki. Aşağıda sayıları huzurunuza sunuyorum :)

Aksiyon             Standart          Ben
Barfiks                    8                  0
Mekik                    40                25
Şınav                      35                 2
3000m koşu         14:30           16:20

Sayılar ortada çok fazla söyleyecek bir şey yok. Ama sorun da yok hiç yoktan zorla spor yapıyoruz işte:)

Önümüzdeki günlerde buraya ve facebook'a daha fazla fotoğraf yüklemeye çalışacağım. Sanırım önümüzdeki hafta nöbet ve devriye görevlerimiz de başlayacak.

İşte siz rahat uyuyun diye ben 4-6 nöbeti filan tutacağım...

3 Ocak 2011 Pazartesi

Zaman...

Burada zaman geçmiyor. Henüz ge.tiğimiz yıl Anatolian'a hazırlanırken tutamadığım zaman, burada beni hapsediyor. Bu akşamdan itibaren bu işin artık bitmeyeceğini düşünüyorum. Evet şartlar biraz daha iyileşti ama günler bomboş. Bir binanın ve onun bahçesinin içerisinde dışarı çıkamadan zamanın geçmesini bekliyorum. Burada da kendimi geliştirebilirim belki. Kitap okuyabilir ya da spor yapabilirim. Ama bütün bunları yapmadan önce aklım hiçbir şekilde burada olmayı kabul etmiyor dolayısıyla hiçbir şeye konsantre olamıyorum. Bırada beni ayakta tutan tek şey dışarıda beni gerçekten seven ve önemseyen insanların olduğunu bilmek. Bir an önce burada bir şeyler yapmam lazım yoksa bir sürü şey anlamını yitirebilir...

1 Ocak 2011 Cumartesi

Güzel bir gün...

Kariyerimde bir yılbaşına ilk kez uyuyarak girdiğim günün sabahında bizi çarşı izni için dışarı saldılar. 9.30-16.00 arası dışarıda serbestim. Safranbolu'da oturan Mengen'li akrabamızın evine gittim. Yolda giderken sucuk ve meyve suyu yaptım. Sabahın erken saatlerinde -3 dereceden sıcacık eve girince gözlerim parladı. Zaten halihazırda başarılı bir kahvaltının yanına canım çektiği için sucuklu yumurta da yapıldı. Kahvaltı bittikten sonra uzun sıcak bir duşun ardından sıcak evde televizyon karşısında oturmaya başladım. Yemin töreninden sonraki 1 hafta boyunca genelde boş boş ortada dolanmak ve yılbaşının anlamsızlığı keyfimi kaçırmışken bu ev ortamı beni son derece mutlu etti. Öyle ki planladığım evden çıkış saatini sürekli erteleyerek 16.30'dan önce planladığım internet cafeye gitme işini bile iptal edip evde vakit geçirdim.
Mengen'li olma dışındaki akrabalık bağımız da çok önemli ancak ancak köyde 3-4 defa gördükleri birine ilerleyen yaşlarına rağmen bu kadar iyi davranmaları beni çok etkiledi. Genelde allaha çoğu zaman yanımda olan şansım için teşekkür ederken bu kez belki de hayatımda ilk kez bu insanlar için çok olumlu dileklerde bulundum, allah uzun ömürler versin...

Yarın 2 Ocak itibariyle kurada çektiğim Safranbolu İlçe J.K.lığı'na götürecekler bizi bakalım neler olacak...