31 Aralık 2010 Cuma

Safranbolu Macerası ve Rüyada Yeni Yıl Kutlaması


Acemi birliğinden sonra usta birliğine geçiş senaryoları arasında muhtemel konuşulan senaryoların dışında bir şekilde dün (Perşembe) 150 kişi kura çekti. Herkesin en çok istediği, en rahat ve iyi denilen ama aynı zamanda sadece 12 kişinin kuradan çekerek gideceği Safranbolu İlçe Merkez Karakolu'nu kurada çekerek askeri kariyerimin geleceğini belirlemiş oldum.

Geçtiğimiz haftasonu yemin töreninden sonraki 2 günlük arada "kurada çekeceğim karakolu bir görün" esprisiyle arabayla Safranbolu Merkez Karakolu'nun önüne gidip bakmış, beğenmiştik. Kurada da çekmiş oldum. Önce Karabük ve şimdi de Safranbolu'ya kendi şansımla düşerek iyi bir performans sergilediğimi düşünüyorum.

Yarın (Cumartesi) çarşı izni dedikleri sabah çıkıp akşam dönülen izinden var. Sanıyorum gün içerisinde telefon ile ulaşabilir olacağım. Planım sabahtan burada yaşayan Mengenli akrabamıza giderek duş-şarj-uyku işlemlerini öğleye kadar halledip, akabinden güzel bir öğle yemeğine müteakip internette biraz takıldıktan sonra son gecemi geçireceğim 125. Eğitim Alayı'na teslim olmak olacak.

Geçtiğimiz hafta geceden başlayıp gündüz de 1-2 saat süren kar yağışını fırsat bilerek bazı fotoğraflar çekmiştik. Fotoğraf çekmek yasak, cep telefonu yasak, ama iyi organize olmak serbest...

Bu arada Sakarya uzun aradan sonra ben olmadan kamp yapmış oldu. Fotoğraflardan anladığım kadarıyla son derece olumlu bir kamp olmuş. AKUT'un özverili desteğini de atlamamak lazım...

Yemin töreninden sonra üstümüzü giyinip soyunmak ve yemek yemek dışında herhangi bir etkinlikte bulunmadık. Orada burada takılıyoruz sürekli. Bir haftayı aşkın süredir devam eden öksürüğümde herhangi bir azalma yok. Umuyorum ki Safranbolu'da daha çok sıcak ortamda bulunarak iyileşme sürecine girebilirim.

Kısa dönemlerin yüzde 70'ten fazlası kısa dönem askerlik yapmak için açık öğretimden işletme okumuş gençlerden oluşuyor. Dolayısıyla burada "normal" hatta iyi bir üniversiteden mezun herhangi biriyle karşılaşmak pek mümkün değil. Üniversite mezunlarının arasında bile oturmasını kalkmasını, doğru düzegün konuşmasını bilen pek yok. Bu yüzden burada komutanların dikkatini çekip iyi bir görev almak hiç de zor değil. Sanıyorum Safranbolu'dan gelen eğitim komutanlarından biri de beni ofiste yanına alacak ve orada zaman geçireceğim.

Aslında bulunduğum ilçe sınırlarından dışarı çıkmıyorum. Hatta gideceğim yerin yemekleri bile buradan gidiyormuş. Dolayısıyla aynı sabit menüye devam edeceğiz gibi gözüküyor. Haftalık bir yemek menüsü var 3 öğünlük sürekli o dönüyor zaten. Ancak miktarların artacağını söylüyorlar.

Gelelim yılbaşına. Ne yazık ki tüm çabalarıma rağmen çeşitli sebeplerden ötürü izin kullanarak yılbaşını İstanbul'da geçirmek ve buna karşılık bir hafta daha uzun askerlik yapma planlarım tutmadı. 31 Aralık tarihinin ve öncesinde yaklaşan günlerin burada hiçbir anlamı yok. Sadece toplam "şafak" sayınızı 1 (bir) azaltıyorlar. Bu akşam da muhtemelen 8-8buçuk arası yatarak yılbaşını rüyamda kutlayacağım...

Bu vesileyle tüm sevdiklerimin ve arkadaşlarımın yeni yılını en içten dileklerimle kutluyorum...

26 Aralık 2010 Pazar

Genel Değerlendirmeler

Bugün Pazar, geçtiğimiz Cuma günü Yemin Töreni'nden sonra yemin ederek resmen asker olmuş olduk. Cuma ve Cumartesi gecesini dışarıda ailemizle geçirmek ve Pazar günü en geç 16.00'da tekrar birliğe teslim olmak üzere izin verdiler. Haftasonunu beslenerek ve dinlenerek, internete ulaşarak geçirdim. 3 saat sonra da tekrar geri döneceğim.

Askerlikte geçirdiğim 2 haftadan sonra bezı genel değerlendirmelerim elbette var. Dışarıda geçiremediğim ve iletişim kuramadığım her dakika için hala tepki duysam da genel konsepte yavaş yavaş alışmak durumundayım. Sabah 4 buçukta kalkarak güne başladıktan sonra akşam yemeğine kadar geçen süredeki eğitimlere "eğitim" demek bir hayli zor. Önceden de dediğim gibi genel olarak ayakta beklemek ya da yemin töreni için uygun adım yürüyüş çalışmak ile geçti. Spor dedikleri eğitim programı eşortmanları giyip ortalıkta 1-2 tur koşmaktan ibaret. Genel olarak yaş ortalaması 30'lara çok yakın olduğu için zaten fiziksel olarak zorlanacak bir şey yapılmıyor. Geçtiğimiz haftanın en heyecanlı olayı yemin töreninden önce atış yapma amaçlı kişi başı 3 el ateş etmemiz oldu. Neredeyse toplamda 7-8 dakika süren olay için neredeyse tüm günümüz geçti. Yine bekleyerek ve hazırlık yaparak.

Askerliğin ne olduğunu bana sorarsanız üniversite mezunu bile olsa herkesi çok temel bir eğitimden geçirmek üzerine kurulmuş bir sistem. Kendi başınıza bugüne kadar hiç yaşamamışsanız bunu en temel seviyede size öğretmeye çalışıyorlar. Aynı zamanda askerlikle ilgili bilgiler veriyorlar bunların birçoğu doğada yaşamakla ilgili bilgiler aslında... Birçok yönden izcilikle bağdaştırmak mümkün hatta bizim kamplarda yaptıklarımızdan çok daha alt seviyede outdoor aktiviteleri yapılıyor. Kısa dönem askerler için genel konsept her şeyi tadımlık göstermek amaçlı aslında. Komutanlar da bunun farkında bir şekilde eğitimleri sürdürüyorlar.

Eğitim aldığımız Safranbolu'dan dağıtımın ne zaman ve nasıl olacağıyla ilgili netleşmiş bir şey yok. Genel olarak Karabük merkez ve karabük'ün ilçelerindeki jandarma karakollarına gönderiyorlar. Ancak ne zaman ve nasıl olacağıyla ilgili herkes farklı bir şey söylüyor. Şu anda kalan ihtimaller ya yılbaşından önce usta birliklerine gönderileceğimiz ya da normal takvime uyup 2 hafta sonra yani 7 Ocak'ta dağıtımın olması. Yöntemle ilgili de 3 ihtimal var. Ya herkes rastgele kura çekecek, ya komutanlar ihtiyaç duyulan meslekleri ayıracak geri kalanlar kura çekecek ya da kura mura olmayacak herkesi komutan kafasına göre dağıtacak.

Bekleyip göreceğiz...

15 Aralık 2010 Çarşamba

Çarşamba

Çarşamba da bitti. Zamanın biraz daha hızlı geçtiğini söyleyebilirim. Buradaki tuhaflıklar devam ediyor. Bunlardan bazılarına direnişim sürüyor. Herkesin traş çantasının aynı olması gerekiyor. Yani Waschsalonumu kullanmamın imkanı yok. Kantinden çanta almayıp eşyaları dolaba açıkta koymaya devam ediyorum. Dolaplarda neyin nerede duracağı, havluların nasıl katlanacağı, askıların ne yöne bakacağına kadar her şey belli. Askeriyeye ilk geldiğimiz gün ciddi malzemeler verildi. Eldiven, bot, spor ayakkabı ve eşortmana kadar her şey verildi. Sıkıntı ise eşortmanlarda. Asla dokunamayacağım, sentetik en kalitesiz kumaşımsıdan yapılmışlar. Askeri kamuflaj kıyafetlerini giymediğimiz zamanlarda onları giymek zorunlu. Koğuştaki 75 kişinin %95'i de bu eşortmanlarla yatıyor. Bugün öğleden sonra spor kapsamında bu eşortmanlarlı giymek zorunlu oldu. Ben de bana verilen çantadan çıkmadığı gerekçesini öne sürerek onları giymedim 1 saatlik ufak bir koşu ve 1-2 şınav - barfiksten yırtmış oldum galiba.
Bugün 20 dakika internete girdim. Maillere baktım. İzcilikle ilgili Nuri iyi çalışmış, umarım somut sonuçlara da ulaşabilir. Ayrıca bugün askerlik kariyerimin ilk bensiz ocak toplantısı da gerçekleşti. Umarım önümüzdeki aylarda işler yolunda gitmeye devam eder.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Ben daha önce hapishaneye hiç düşmemiştim

Ve bu şekilde askerlikteki ilk 24 saati geride bırakmış oldum. Henüz zaman geçmek bilmiyor, üstelik tüm organizasyon zamanın geçmemesi üzerine tasarlanmış. Teoride sabah 5'te kalkılıyor. Yarım saat içinde tüm temizlik ve traş işlemlerinin yanısıra (150 kişinin yaklaşık 15 lavabo kullandığını düşünelim.) giymesi ciddi vakit alan üniforma ve botları giymek, botları boyamak, üstüne üstlük de yatağın çarşaf ve yorganını sıkı standartlara göre katlamak gerekiyor. Bütün bunların amaç ve sorgulamasını daha sonraya bırakıyorum. Günün (04.45 civarında başlar.) neredeyse tamamı ayakta geçiyor. Bunun önemli bir kısmı da bekleyerek geçiyor. 5 saniyelik bir fotoğraf çekimi için 1 saati aşkın süre beklemek gerekiyor. Yine benzer şekilde garip işlemler için sürekli bir bekleme hali var. Zaten askerliğin başvuru sürecinden itibaren de bunu yaşamak mümkün...
Komutanların büyük çoğunluğu iyi kalpli, gün içerisinde farklı farklı komutanlarla muhatap olmak mümkün. Bize en sık söylenen şey ise " siz kısa dönemsiniz uzun dönemlerle aranızda çok fark var." 1 Aralık'ta teslim olan uzun dönem askerler çok sıkı bir eğitimden geçiyorlar. Kahvaltıdan sonra 06.30 gibi toplanma alanından çıkıp öğle yemeği için 1 saatliğine geri dönüyorlar. Yemekten sonra da 18.30 yani akşam yemeğine kadar aynı yoğun tempoda çalışıyorlar. Sabah-öğle-akşam ve diğer gerekli görülen zamanlarda yapılan "içtima" dedikleri sayım ve kontrol sürecine gelirken her bir bölük ellerinde silahlarla uygun adım toplanma alanına geliyorlar. Sanıyorum ki burada yapılan en önemli şey bu. Savaşacak asker yetiştirmek. Burada acemiliğini yapan uzun dönemlerin önemli bir kısmı güney doğuya gönderiliyormuş. Yani TSK ülkenin bir ucunda terörle savaşacak 19-20 yaşında adamlar yetiştiriyor. Üstelik hammaddeleri yok denebilecek kalitede...
Yemek kalite ve miktarı vasat, tuvalet ve kalınacak yerler ise vasatın altında diyebiliriz. Kaldığımız koğuş 75 kişi ve hepsi kısa dönem. Buraya geldiğimden beri sevindiğim tek olumlu konu bu oldu. Genelde 9-10 civarında yatılıyor. Gün içinde uygun yerlerde yakalanan uyuklama fırsatları da son derece önemli. Ben daha bu konuda kritik yerleri bulamadım. Ama gözüme kestirdiğim yerler var. Bugün öğleden sonra bir boş vakitte koğuşta vakit geçirirken özellikle Nuri'yi ve geride bıraktıklarımı özlediğimi fark aettim. Ben hayatımda herhangi birini ciddi anlamda özlediğimi hatırlamıyorum. Üstalik sadece 24 saat geçmişken bu duyguyu bu kadar yoğun yaşamamın da tek bir sebebi var. Ben daha önce hapishaneye hiç düşmemiştim...